22 Temmuz 2008 Salı

Google İstanbul Haritası

Google'ın verdiği map hizmeti ile İstanbul haritası. Aradığınız tüm noktalara kolayca ulaşmak için

Daha Büyük Haritayı Görüntüle

360° istanbul

Kız kulesinden 360° istanbul turu. mousu'nuzu basılı tutarak görüntünün üzerinden yukarı aşağı sağa sola gidebilirsiniz

21 Temmuz 2008 Pazartesi

Efsanevi başkent İstanbul



İstanbul, Asya ile Avrupa gibi iki yaşlı kıtanın ve Akdeniz ile Karadeniz gibi iki önemli denizin buluştuğu bir kavşakta kurulmuş, üç büyük imparatorluğa başkent olmuş bir emperyal destan, bir efsane.

Bir tanrı ve tarih güzeli, tabu;

Güneş ve sular mucizesi, bir giz...
Her zaman sonsuz elbet, İstanbul bu.
Körelen belki de biziz... Kalbimiz.
Ahmet Muhip Dıranas

Yaklaşık üç bin yıllık kesintisiz yaşamı ile eşsiz coğrafyası, benzersiz tarihi, harika doğası, efsanevi görkemi ve kentte yaşayanların hâlâ bozamadığı güzelliğiyle dimdik ayakta. Ölümsüz bir kent.
İstanbul iki ayrı dünyayı, Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan bir köprü. Doğu’nun ucundaki Batı, Batı’nın ucundaki Doğu. İstanbul Doğu ve Batı uygarlıklarının harmanlandığı, antik Batı Anadolu kültürü ve Helenistik kültür üzerine yerleşen Roma kültürü ile Çin, Hindistan ve İran kültürlerinden süzülüp gelen, Altay mitosları, İslam efsaneleriyle bezenmiş bir kültürün örtüştüğü bir pota. Pagan, Hıristiyan, Müslüman, üç kültür bileşeninin beşiği. Doğu ile Batı’nın yalnızca geçmişinin değil, geleceğinin de kavşağı, kesişme noktası.

Muazzam bir kültürel miras içinde inançlar, dinler, diller, ırklar, kültürler cümbüşü. Bir dünya orta oyunu. Bir dünya başkenti. Bu açıdan İstanbul’da sergilenen yalnızca ulusal değil, yaşayan evrensel bir kültür mirası. Bu nedenle de özellikle Tarihi Yarımada, algılanması, korunması, özenle dünyanın gelecek nesillerine aktarılması gerekli evrensel bir müze.
İstanbul’daki inançlar mozaiğini bir an düşünelim: Museviler, Sefardim, Aşkenazi, Karay; Selanikliler; Hıristiyanlar, Ortodoks Rumlar, Katolik Rumlar, Protestan Rumlar, Türk Ortodokslar, Protestan Türkler, Ortodoks Ruslar, Ukraynalılar, Bulgarlar, Rumenler; Gregoryen ya da Apostolik, Katolik, Protestan Ermeniler; Kadim, Katolik, Protestan Süryaniler; Keldaniler, Marunîler, Melkitler; Katolik İtalyanlar, Maltalılar, Fransızlar, Polonyalılar, Protestan Hollandalılar, Almanlar, İngilizler, Gürcüler, Levantenler, Yehova Şahitleri, Bahaîler, değişik inançtaki Afrikalılar; Sünni ve Şii mezheplerinin değişik tarikatları, Aleviler, Bektaşiler, Şii İranlılar; Kırgız, Özbek, Kazak, Uygur “Türkleri”, Masonlar, Şamanizm, Budizm, “atalara tapkı” inançlarının tortularını savunanlar...

Camiler, kiliseler, sinagoglar, türbeler, mezarlar, ayazmalar, yatırlar, dedeler, azizler, tekkeler, cemevleri, Kur’an kursları… Bir yanda kurban kesilir, kurşun döktürülür, muska yazılır, diğer yanda Boğaz’a haç atılır. Bir yanda çan çalınır, diğer yanda ezan okunur. Aynı anda kutsal mekânlarda Tevrat, İncil, Kur’an-ı Kerim hatmedilir. İncil okunur kiliselerinde hem Yunanca, Latince, hem de Aramice, Arapça, Türkçe.

İnancın her türlüsü, paganizm, ateizm, ortodoksi, heterodoksi bu kentte örtüşmüş, sinkretik, çok boyutlu bir dokuya ulaşmış. Geriye kalan şu isimlere bakın: Manastır Mescidi, Vefa Kilise Camii, Küçük Ayasofya Camii, Panayia Hançeriotissa (Hançerli Meryem Kilisesi)... Birbirleriyle çelişen, ama birbirlerini etkileyen, inançlar, töreler, halklar çok renkli, çok kültürlü bir mozaik oluşturmuş.
Örneğin Ortaköy’de, Kuzguncuk’ta, yaşlılar yurdu Darülaceze’de cami, kilise ve sinagog yan yana duruyor. Silivrikapı Mezarlığı’nda Rum, Ermeni, Müslüman yan yana gömülü. Dünyanın hiçbir kentinde farklı dinsel, etnik grupların iç içeliği, birlikteliği, yan yanalığı bu düzeyde değil. Doğaldır ki, bu iç içelik belli bir hoşgörü yaratmış. İstanbul bu anlamda üç büyük tek tanrılı dinin buluştuğu ve hoşgörü içinde bir arada yaşadığı bir kent.

Kent diller açısından hâlâ bir Babil Kulesi: Rumca, Ermenice, Ladino, Boşnakça, Bulgarca, Sırpça, Arnavutça, Abazaca, Çerkezce, Lazca, Gürcüce, Kıptice, Acemce, Arapça, Kürtçe... Çok sayıda dil ve lehçe konuşuluyor. Bu dillerin ve İtalyanca, İspanyolca, Fransızca, Farsçanın eklemlediği ve eklemlenirken değişen yüzlerce sözcüğün oluşturduğu bir ortak dil ortaya çıkmış, ortak bir argo oluşmuş. Ya Kırım’dan, Balkanlar’dan, İspanya’dan, İtalya’dan, İran’dan, Mısır’dan, Mezopotamya’dan gelip birbirine karışan efsaneler…

Mutfağı ise sanki coğrafya dersi: Kırım çiğböreği, çerkeztavuğu, Boşnak mantısı, elbasan tava, papazyahnisi, Rum pilakisi, Acem pilavı, Türkmen kavurması, Rus salatası, Balkan, Cezayir, Kafkas, Halep çorbaları, arnavutciğeri, Tatar böreği, patlıcan Frenk dolması, Katalanya içbaklası, Endülüs kuşkonmazı, İspanya böreği (Pandispanya), Rumeli ıspanaklı böreği, Tunus baklavası, Babil revanisi, Şam tatlısı, Halep un kurabiyesi…

Bu kentte, kilise, havra, tekke müzikleri eğlence müziği ile örtüşerek iç içe geçmiş. Bu nedenle, bir “İstanbul’u Dinliyorum” konserinde olduğu gibi İstanbul Müezzinler Korosu ile Atina Bizans Korosu aynı anda birlikte söyleyebilmektedir.

Farklı coğrafyalardan taşınan, değişik kültürlerde biçimlenen farklı duygu ve düşünceler, töreler, gelenekler, farklı yaşam tarzları ile özel bir İstanbul kimliği yaratmış.
İstanbul olağanüstü bir coğrafya üstünlüğüne, bir jeopolitik büyüklüğe sahip. Doğa, İstanbul’u ayrıcalıklı kılmış. Son buzul çağı sonrasında su yollarının açılması, İstanbul Boğazı ile derin ve korunaklı doğal liman Haliç’in oluşumu, kuzey-güney, doğu-batı eksenlerinde, Karadeniz- Akdeniz, Balkanlar-Anadolu-Ortadoğu-Asya güzergâhında çok olanaklı bir coğrafya yaratmıştı. Böylesi bir olağanüstü coğrafya, kalıcı, çok boyutlu, rengârenk bir tarih getirdi. Coğrafya ile tarih İstanbul’da herkesi kendisine hayran bırakan bir bütünleşme oluşturdu. Görkemli bir efsanevi başkent olarak coğrafya ve tarihin birlikteliğinden doğdu İstanbul.

İstanbul kökleri çok eskiye giden bir kültürel çeşitliliğe, çok kimlikli bir birikime ve insanı büyüleyen bir doğal mirasa sahip. İlk bakışta insanı çarpan da bu zaten. Dünyanın hiçbir kentinde, başkentinde böylesine iç içe geçmiş, çok yönlü, çok bileşenli bir kültürel birikim yok.
İlkçağ dünyasının büyükleri, Ur, Babil, Karnak, Luksor, Troya, Kartaca, Teotihuakan; antikçağdan Efes, Afrodisyas… Bunlar artık yaşamayan kentler, tarihi birer ören yeri. Pekin, Yeni Delhi, Katmandu, Moskova, Lhasa, Londra, Paris, Prag, Sen Petersburg, New York, bunlar İstanbul’a göre dünün kentleri.
Atina, İskenderiye, Antakya, Roma ya da daha sonra gelen Bağdat, Şam… Bunlar genelde tek kültürlü, tarihsel sürekliliğe, kesintisizliğe, çok kültürlülüğe sahip olmayan kentler. 17. yüzyılda Avrupa’da hâlâ İstanbul ile boy ölçüşebilecek bir kent yok. İstanbul bir emsalsiz kent (şehr-i yegâne), eşsiz, benzersiz, biricik bir şehir. İşte bu yüzden Napolyon, “Dünya tek devlet olsaydı, başkenti İstanbul olurdu” demiş. 16. yüzyılda İstanbul’a gelerek eski eserlerin topografyasını çıkaran ve çalışması hâlâ temel kaynak olarak kullanılan Pierre Gilles kitabının hemen başında şöyle der: “Diğer bütün kentler ölümlüdür, ama İstanbul, sanırım, insanlar var oldukça yaşayacaktır”. Bir Çinli yazar ise İstanbul için, “kentlerin kenti” demiş. Yaşadığı çağın İstanbul’unu ünlü yapıtında çok iyi betimleyen Anna Komnena bu kent için, “kentler kraliçesi” deyimini kullanmış. Biz “efsanevi başkent” diyoruz.

National Geographic Traveller dergisinin bir sayısında İstanbul yaşanası 10 kent arasında New York’tan sonra ikinci seçildi. Ünlü mimar Le Corbusier Geleceğin Kenti (1924) adlı eserinde İstanbul’u şöyle tanımlar: “Şimdi New York ile İstanbul’u karşılaştırırsak, diyebiliriz ki, birincisi kıyamettir, ikincisiyse bir yeryüzü cenneti… İstanbul bir meyve bahçesidir, bizim kentlerimiz ise taş ocakları…” Le Corbusier’nin gördüğü İstanbul son 50 yılda bu özelliğini önemli ölçüde yitirdi, ama hâlâ farklı.

Dünyanın tüm büyük kentlerini gezdim, oralarda gruplar gezdiriyorum. Hiçbiri İstanbul’un doğasına, coğrafyasına, tarihine ve günümüzdeki canlılığına sahip değil. Son elli yıl içinde kültürel miras dokusunda önemli tahribat olsa bile İstanbul gündüz ve gece cıvıl cıvıl yaşayan bir dünya başkentidir. Yüreği yirmi dört saat pır pır eden, yirmi dört saat çalışan, yiyen, içen, eğlenen, yaşayan, “her daim faal”, dinamik bir kenttir. İstanbul canlı, tutkulu, enerjik, ele avuca sığmaz, kıpır kıpır bir rüya şehirdir. Heyecan verici bir kestirilemezlikler, sürprizler şehridir.

İstanbul yaşadığı ekonomik, toplumsal ve siyasi gelişmenin yarattığı sorunlar yumağında son elli yıl içindeki hızlı büyümesi ile dünyanın diğer bazı tarihi kentlerine, metropollerine yönelen tehditlere maruz kaldı. Plansız sanayileşme ile göç ve nüfus patlamasının acı sonuçları kenti tahrip ediyor, deniz ve sular kirleniyor, flora ve fauna önemli ölçüde yok ediliyor. Göç nedeniyle son elli yılda nüfusu 8 kat, yerleşim alanı 100 kat arttı. Bizans ve Osmanlı dönemlerinde diğer kentlerin aleyhine büyüyen, o kentleri, kasabaları yiyen İstanbul, şimdi oralardan gelen kitlelerce yeniyor. Yeni gelenler İstanbul’u yeniden fethediyor, biçimlendiriyor. Ancak bu durum da geçici.

İstanbul gerçekte efsanevi Anka kuşu (simurg, phoenix) gibi zamanın yıkımına karşı koyarak tarih boyunca her defasında kendi küllerinden kendini yaratmıştır. Durmadan yeniden kurulmuştur. Her yüzyıl yeni bir çehreye bürünmüştür. Kuşatma, saldırı, salgın hastalık, yangın, deprem, terk edilme, göç, yıkım, yeniden iskân, ani çöküş, tarihsel ve doğal mirasını tehlikeye sokan bir yeni kuşatma, dışarıdan gelenler tarafından değişik boyutlarda yeniden fethedilme, yeniden yıkım… Ama İstanbul hâlâ ayakta. Bu ölümsüz kent son elli yılın olumsuzluklarını da aşacak, kente yeni çekidüzen verenleri de kendine uydurup üzerindeki tozu toprağı silkeleyerek eski görkemine kavuşacaktır. Çünkü her daim yenilenen ve sürekli yıkım ve yeniden kurulma sürecinde ustalaşan bu şehir, bitmek tükenmek bilmeyen dinamizmi içinde yeniyi kurabilme gücünü taşıyor.

Bu anlamda İstanbul gibi bir kente yapılabilecek en büyük haksızlık nostalji duygularını körükleme, “Nerede o eski İstanbul” edebiyatı yapma, hayıflanma, iç çekme. Yaşanmış, bir daha yaşanma olanağı bulunmayanlara vurgu, mazide yaşama ya da yaratılan bir İstanbul imajına göre fetişleştirme… Günü algılayamayan geçmişseverler, kendilerini İstanbullu, değişimi yaratanları “diğerleri” olarak tanımlayarak “İstanbul bitti” edebiyatı yapıyorlar. Oysa önemli olan bugün bize kalana sahip çıkmak. Geçmişe ağıt yakmak yerine, İstanbul’un dünü ile bugününü buluşturmak, geçmişin değerlerini ve güzelliklerini geleceğe taşımak. Bu nedenle İstanbul’u tanımamız, algılamamız gerekli. Tanıma da zaten kent sevgisini yaratıyor.

Bir kenti tanımanın en iyi yolu onun sokaklarında kaybolmaktır, kenti adım adım, köşe bucak dolaşmak, kenti koklamak, şehri solumaktır; her yönüyle kentin tadına varmak, keyfini çıkarmaktır. İnsan, kültür ve mekân ilişkilerini algılama bilincini geliştirmektir.

Haliç’te, Fener’de sokakları adımlamak, Ayasofya’da huşu içinde kubbeyi duyumsamak, Çamlıca Tepesi’nde kuş gözlemek, baharda erguvana, morsalkıma şaşırmak, Boğaziçi’nde denizi yudumlamak, Sarayburnu’nda martılara ekmek atmak, Karaköy’de balık-ekmek, Bebek’te badem ezmesi, Beyoğlu İnci’de profiterol, Kanlıca’da yoğurt, Kanaat Lokantası’nda pilav üstü kuru yemek, Nevizade’de rakı, Vefa’da boza içmek, İstanbul Festivali’nde Topkapı Sarayı’nda Saraydan Kız Kaçırma’yı kaçırmamak, Telli Baba’da İstanbulluları izlemek, Eminönü’nde çiçek, Azapkapı’da kuş pazarlarında ve semt pazarlarında dolaşmak, Cafer Ağa Medresesi’nde nargile tokurdatmak, güzün Harem’de oturup Tarihi Yarımada üzerinde güneş batırmak… İstanbul’da yaşama sanatının ustası olmak…

Kenti çiçekçi Çingeneleriyle, çalgıcılarıyla, kayıkçılarıyla, köftecileriyle, işportacılarıyla, cumartesi anneleriyle, tinerci çocuklarıyla, ayyaşıyla, derbederiyle, tantanasıyla, pasıyla, ihtişamıyla, sefaletiyle, rengârenk balık, meyve, sebze tezgâhlarıyla, Hacı Bekir lokumuyla, kestane kebabıyla, kaynamış mısırıyla, çeşmesiyle, hamamıyla, mezar taşlarıyla, martısıyla, çınarıyla, mehtabıyla… Her yönüyle, bir bütün olarak duyumsamak.

İki İstanbul var. Biri çok bilinen ve gezilen eski İstanbul, diğeri büyük İstanbul. Birincisini Haliç ile Marmara Denizi arasında kalan üçgen yani Tarihi Yarımada’yla Eyüp, Beyoğlu, Üsküdar ve Boğaziçi; diğerini de özellikle 1950’li yılların ikinci yarısında ve sonrasında gerçekleştirilen göç sonucunda yerleşilen yeni bölgelerle, orman ve funda alanları oluşturuyor.
İstanbul, üzerine çok yazılan kentlerden biri. Bu yayınların çoğunda ne yazık ki İstanbul bir ölü kent gibi ele alınıyor, asıl öğe, insan unutuluyor. Bu yayınların bazılarında mimari, bazılarında tarih öne çıkarılıyor. Bazıları çok turistik, bazıları ise “oryantalizm” sapmasından kurtaramıyor kendini. Biz ise kültürel mirasın ışığında, tarihi dokusuyla, her sınıf ve tabakadan insanıyla, ekonomik, toplumsal yönleriyle, yaşayan bir İstanbul’u sergilemek, kentin bugünkü halini geleceğe taşımak istedik.

Bugün Boğaziçi Üniversitesi’nin binalarını oluşturan o harika yapıların en güzel odalarından Boğaz’ı seyrettim yedi yıl kadar. Henüz daha sağım, solum, karşım yeşilin değişik tonlarıyla kaplıydı. Bu yedi yıl sanırım İstanbul’u en yoğun yaşadığım dönem oldu. Sultanahmet’te turist gezdirdim, Babıâli’de çalıştım. Birkaç kez, o zamanki Robert Kolej Yüksek Okulu’nun şu anda bazıları Feriköy Hıristiyan Mezarlığı’nda yatan İstanbul âşığı hocalarımla İstanbul gezilerine çıktım. Bu kişilerin hâlâ hayatta olanlarından Osmanlı mimarlığı uzmanı Godfrey Goodwin İstanbul gezileri nedeniyle A History of Ottoman Architecture adlı o muazzam eserinin önsözünde benden söz eder.

Ama daha önemlisi İstanbullulara 1988 yılından bu yana “Adım Adım İstanbul” kültür gezileri düzenleyen bir seyahat acentesini yönetiyorum, yıllardır İstanbulluları İstanbul’da gezdiriyorum. “Köşe Bucak İstanbul” gezileriyle on binlerce İstanbulluya baktığı halde göremediği ya da bir alt sokaktaki bilmediği nice tarihi ve çağdaş eseri tanıttık, onları eski gelenekler ya da yeni yaklaşımlar ile tanıştırdık. Tarihi, coğrafyası, kültürü, efsaneleri ve gelenekleriyle belli başlı semtleri, sokakları, mekânları, camileri, kiliseleri, sinagogları, ayazmaları, çeşmeleri, türbeleri mezarlıkları, hanları, hamamları, çarşıları, kuş evlerini… Bitki örtüsünü, kuşları, böcekleri gösterdik. Onlara edebiyatından, müziğinden söz ettik. İstanbul’da her biri ancak bir günde gezilebilecek yaklaşık doksan güzergâh yarattık.
İstanbul zamansal ve mekânsal boyutları içinde, hem tarihte, hem günümüzde bir çelişkiler yumağı: Gerçeklik ve efsaneler, telaş ve sükûnet, zenginlik ve yoksulluk, güzellikler ve çirkinlikler, kültür mirasına sahip çıkma ve yok etme çabaları, ona âşık olma ya da ondan nefret etme…
Ama kim ne derse desin, İstanbul hâlâ bir çekim merkezi. İstanbul’un herkesi yavaş yavaş içine alan, “alıp götüren” bir enerjisi, sürekli değişen bir ışığı, kendine özgü bir kokusu, bir ruhu, bir büyüsü var. Ve bu ışık ve enerji, bu tılsım sonsuza dek sürecektir.

Faruk Pekin
Kaynak: In İstanbul 6. sayı
In İstanbul'u satın almak için:
http://www.istanbul.com/inistanbul/

İstanbul Konaklama


Park Residence
Fenerbahçe
Park Residence uzun veya kısa dönem, profesyonel veya özel konaklamalar ...
Park Residence uzun veya kısa dönem, profesyonel veya özel konaklamalar için her türlü kişisel ihtiyaç ve fonksiyonellik düşünülerek pratik, zevkli ve rahat çözümler sunuyor. Park Residence'da otel konforundan çok daha fazlasını arayanlar için tüm detaylar düşünüldü; 12 adet stüdyo tipi dairede, geniş bir yaşama alanı, yatak odası, banyo ve mutfak yer almaktadır. Ayrıca, local air-condition, TV, CD player, çamaşır makinesi, buzdolabı ve mikro dalga fırın gibi günlük hayatın vazgeçilmez unsurları bulunmaktadır.
Otel kategorisi : Apart/Residence
Yatak Kapasitesi : 21
Adres:
Fener Kalamış Cad. Atlıhan Sok. No:6
Tel: 0216 345 71 01 0216 330 51 28
Fax: 0216 348 09 18

Ağaoğlu My Village Residence
Samandıra
Kalitesi, özeni ve olanaklarıyla; az sayıdaki kişiye, beklentilerinin çok daha fazlasını sunan, Ağaoğlu My Village Residence...
Konaklama:
Oda sayısı: 28 Standart: 20 28-(34 m2)
Junior Suit: 4 (41 m2)
Suit: 2 (61-64 m2)
Dubleks suit: 2(78-82 m2)
Oda Donanımı:Kartlı anahtar sistemi, Enerji kontrol soketi, Elektronik emanet kasası, Merkezi ısıtma, split klima, halı zemin, Direk telefon, Kablosuz internet servisi,Uydu yayını, Çalışma masası, Özel bar, Saç kurutma makinesi, Baskül.
Standart:Private bar, LCD TV (55 cm), Küvetli banyo, Balkon.
Junior SuitPrivate bar, LCD TV (81 cm) Fransız yatak, Çift gardrop
SuitMini buzdolabı, LCD TV(81&106 cm), Oturma grubu, Geniş yatak odası, Jakuzili küvet.
Dubleks SuitMini buzdolabı, LCD TV (81&106 cm), oturma grubu (alt kat), yatak odası üst kat, jakuzili küvet, geniş gardrop, telsiz telefon.
Servis ve HizmetlerTelefon, faks, printer, oda servisi (23:00’a kadar)Kuru temizleme, çamaşırhane, mini market, açık otopark, çocuk bakımı, doktor, TV ve oyun salonu
Yiyecek & İçecekKahvaltı servisi, “A la carte” öğle ve akşam yemekleri, bar servisi (23:00’a kadar), havuz bar (yaz sezonu)
Aktiviteler:Sauna, hamam, fitness center, açık kapalı yüzme havuzu, masaj servisi(ücretli), tenis kortu
Ulaşım:
Boğaziçi köprüsü: 22 km
Kadıköy merkez: 23 km
S.Gökçen Havalimanı: 13 km
Atatürk Havalimanı: 60 km
Otel kategorisi : Apart/Residence
Adres
Abdurrahman Gazi Mah. Rahmet Caddesi (Askeri Havaalanı karşısı)
Tel: +90 216 561 20 43
Fax: +90 216 561 20 44

Swissôtel Residence
Maçka
Evinizden uzakta özlemini duyduğunuz sıcaklığı ve rahatlığı ...
Evinizden uzakta özlemini duyduğunuz sıcaklığı ve rahatlığı, Swissôtel Residence’ın eşsiz servis olanakları ve geleneksel konukseverliği ile yakalayın.
Kendine özgün, sağlam mimari yapısı ile dokuz kata yayılmış bahçe ve boğaz manzaralı toplam 74 daire, değişik metrekarelere sahip 1’den 3’e kadar yatak odası alternatifleri ile her türlü beklenti ve ihtiyaçlara cevap veriyor.

Tüm dairelerde geniş ve rahat bir yatak odası, ferah bir oturma odası ve standard donanımlı bir mutfak olmasının yanı sıra, bir güvenlik kasası, bireysel kumandalı klima, sesli mesaj özelliğine sahip telefon, elektrik jeneratörü, 50 kanal ile radyoya sahip uydu TV de bulunuyor.
Daireler kolayca ofis hizmeti verebilecek şekilde yeniden düzenlenebiliyor. Bu sayede de prestijli, rahat ve kolay ulaşılır bir iş adresi arayanların ilk tercihi oluyor.

Swissôtel Residence’da, 24 saat güvenlik hizmeti, günlük temizlik servisi, residence kahvaltı salonunda ücretsiz soğuk büfe kahvaltı, kişisel kullanım için özel çamaşırhane, özel danışma ve otopark hizmeti gibi 5 yıldızlı bir otelden beklediğiniz her türlü konforu bulabilirsiniz.
Residence’da konaklayan misafirler Swissôtel’in sunmuş olduğu diğer tüm hizmetlerden de sınırsız olarak faydalanabiliyor. Bu hizmetlerden bazıları ücretsiz sağlık kulübü kullanımı, ihtiyaç durumunda 24 saat sağlık/doktor servisi, business ofis servislerinin indirimli olarak kullanımı, otel içindeki tüm restaurant ve bar servislerinin, ayrıca kuru temizleme unitelerinin indirimli olarak kullanımı, yine otel bünyesindeki toplantı salonlarının indirimli olarak kiralanabilme önceliği şeklinde sıralanıyor.
Mekan Detayları:
Restoran, açık havuz, 24 saat güvenlik, vale park hizmeti, masaj, Türk hamamı, çocuk havuzu, havalimanı servisi, bekleme salonu, otopark, bar, mağazalar, saç kurutma makinesi, uyandırma servisi, kuaför, engelli erişimi, oda servisi, kapalı havuz, kuru temizleme, sauna, toplantı salonu, konferans merkezi, spor salonu, concierge, internet erişimi, minibar, 24 saat sıcak su, kapalı devre radyo yayını, sigara içilmeyen odalar, TV yayını, lobi, executive katlar ve ana bina toplantı salonlarında kablosuz internet erişimi, odalarda elektronik kasalar, limuzin hizmeti, çocuk bakım hizmeti, Swissôffice İş Merkezi, 500 m. yürüyüş parkuru.
Otel kategorisi : Apart/Residence
Kredi kartı : Visa ,Master Card ,American Express
Check-in / Check-out : 02.00 pm / 12.00 pm
Çevredeki önemli merkezler : Dolmabahçe Sarayı, Kapalıçarşı, Kariye Müzesi, Sultanahmet Camii, Topkapı Sarayı, Alışveriş Merkezleri, Mısır Çarşısı
Erişilebilirlik : Atatürk Havalimanı'na 30 dakika
Yatak Kapasitesi : 74 apartman
Adres
Bayıldım Cad. No:2
Tel: 0 212 326 11 00
Fax: 0 212 326 11 22
Web sitesi:
www.swissotel.com

Hyatt Regency Istanbul - Residence
Taksim
Hyatt Regency Istanbul’un en üst katında yer alan apartman daireleri ...
Hyatt Regency Istanbul’un en üst katında yer alan apartman daireleri, Boğaz manzaralı ve otelin yemyeşil bahçesine hakim konumdadır. Apartmanların tümü yatak odası, misafirler için ayrı bir oda, oturma odası, çalışma odası, iki banyo ve tam donanımlı bir mutfağa sahiptir. İstendiğinde yiyecek-içecek hizmeti otelin banket servisi aracılığıyla da sağlanabilir. 2 hatlı telefon ve direk telefon numaraları temin edilebilir. Apartmanlar ayrı girişe sahiptir. İki adet uydu kanallı renkli televizyon seti, video, stereo CD çalar, kaset çalar ve radyo bulunmaktadır. Mutfakta buzdolabı, fırın, bulaşık makinesi, meyve suyu sıkacağı, tost makinesi ve kahve makinesi mevcuttur. 8 kişilik Hepp çatal bıçak takımı, Villeroy & Boch yemek takımı, mutfakta yer alan diğer malzemelerdir. Bunların haricinde, kurutmalı çamaşır makinesı, ütü ve ütü masası, en son teknoloji ürünü yangın alarm sistemi, acil durum jeneratörü, kamera kontrollü güvenlik sistemi bulunmaktadır. İstenildiğinde 24 saat boyunca doktor çağırılabilmektedir.
Otel kategorisi : Apart/Residence
Çevredeki önemli merkezler : Lütfü Kırdar Kongre Merkezi, Taksim Meydanı, Dolmabahce Sarayı, Boğaz, Galata Kulesi, Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii, Ayasofya Müzesi, Kapalı Çarşı, Arkeoloji Müzesi
Erişilebilirlik : Atatürk Havaalanı 20 km, metro istasyonu 100 mt, Boğaz turları için tekneler 3 km, Sultanahmet 5 km, iskele 5 km, alışveriş mağazaları 2 km
Adres
Taşkışla Cad. No.1
Tel: 0 212 368 12 34
Fax: 0 212 368 10 00
Web sitesi:
www.istanbul.regency.hyatt.com

The Marmara Residences
The Marmara Hotels and Residences, Avrupa tarzını Türk misafirperverliğiyle birleştiriyor. İster iş, ister tatil amacıyla olsun...
The Marmara Çamlıca Residence: Çamlıca, şehir ve iş merkezine çok yakın olmasına rağmen sakin ve sessiz kalmış bir semt olarak bilinmektedir. Ağaçlık bir bölgede bulunan Çamlıca Residence, göz alıcı bir şehir ve orman manzarasına sahiptir. Şehrin gürültüsünden uzakta, doğayla iç içe olan The Marmara Çamlıca Residence, zarif mimari hatlarıyla uzun süreli ve kısa süreli konaklamalarında konuklarına aradıkları konforu sunmaktadır.
Konum:The Marmara Çamlıca İstanbul Atatük Havalimanı ve Sabiha Gökçen Havalanı'na 40'ar km uzaklıkta bulunmaktadır. Capitol ve Nautilius Alışveriş Merkezlerine çok yakın bir mesafade bulunan The Marmara Çamlıca, aynı zamanda Kadıköy şehir merkezine de 5 km uzaklıkta yer alıyor. Dahası Üsküdar, Kız Kulesi, Marmara Adaları ve Kalamış Marina gibi turistik noktalar da The Marmara Çamlıca'nın çevresinde.
Odalar ve hizmet: Şehir manzaralı 46 daire ve 4 adet teraslı daireye sahip olan The Marmara Çamlıca'da 24 saat güvenlik ve sıcak su, uyandırma servisi, sauna, otopark, internet erişimi, concierge, kuru temizleme, vale park hizmeti, toplantı salonu, mini bar hizmeti de bulunuyor.
Adres:
Atıf Bey Sokağı No: 67, Acıbadem, Kadıköy
Tel: +90 216 362 10 10
Fax: +90 212 292 33 21

The Marmara Pendik Residence: Şehrin en eski yerleşim bölgelerinden biri olan Pendik, ticari faaliyetlerin merkezinde hayati bir bölgede konumlandırılmıştır. Güneyden Marmara Denizi’yle çevrelenmiş olan bu semt Kocaeli yarımadasının güneybatısında kalmaktadır. The Marmara Pendik Residence, İstanbul - İzmit iş bölgesine, Formula 1 pistine ve Sabiha Gökçen Havaalanı’na yakınlığıyla tanınmaktadır. The Marmara Pendik, kısa veya uzun süreli konaklamalarda konuklarına evlerinin sıcaklığını sunmaktadır.
İstanbul Pendik'te tam donanımlı dairelerBütün dairelerde oturma odası, yatak odası, oturma odasında TV seti, tam donanımlı bir mutfak, banyo, kablo TV, uydu televizyonu (Japonya kanalı da bulunmaktadır), internet erişimi, ütü odası, özel telefon hattı, merkezi klima ve ısıtma, kasa, minibar, çamaşır makinası ve bulaşık makinası bulunmaktadır.
The Marmara Pendik’te sekreterlik hizmetleri, resepsiyon hizmetleri, günlük temizlik hizmetleri, kuru temizleme, çamaşır, alışveriş hizmetleri, park alanı ve kahvaltı salonu hizmetleri sunulmaktadır. Otele evcil hayvan kabul edilmektedir.
* Toplam 23 suit ve 9 oda deniz ve Adalar manzaralı * Toplam yatak kapasitesi: 43 (21 French bed, 22 tek yatak) * 23 suit * 9 adet standart oda * Resepsiyon * Kahvaltı salonu * Açık yüzme havuzu
Adres: Sahil Yolu, Ankara Caddesi No: 239 34890 Pendik
Tel: +90 216 362 10 10
Fax: +90 212 292 33 21

The Marmara Suadiye Residence: İstanbul’un bu özel semtinde, Bağdat Caddesi üzerinde bulunan The Marmara Suadiye Residence, görkemli Adalar ve Marmara Denizi manzarasıyla uzun ve kısa süreli konaklamalarında konuklarına yüksek nitelikli konfor sunmaktadır.
İstanbul Suadiye'de tam donanımlı daireler, 1,2, veya 3 yatak odalı mobilyalı odalar. Bütün dairelerde bir oturma odası, tam donanımlı mutfak, bir ya da iki adet banyo, ütü odası, uydu televizyonu (Japonya kanalı da bulunmaktadır), internet erişimi, özel telefon hattı, split klima, kasa, çamaşır makinası, kurutma makinası ve bulaşık makinası bulunmaktadır. Deniz ve Bağdat Caddesi manzaralı toplam 32 adet daire, 95 yatak kapasitesine (32 French, 41 tek yatak, 22 çekyat) sahiptir.
Adres: Bağdat Caddesi No: 473 Suadiye 34740
Tel: +90 216 362 10 10
Fax: +90 212 292 33 21

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Dünden bugüne vapurlar


“Değerli yolcularımız, şu anda okumakta olduğunuz yazı Hazine-i Hassa Vapurları İdaresi’nden, Şirket-i Hayriye’ye, Şehir Hatları İşletmesi’nden, İDO’ya dek uzanan İstanbul vapurlarının bir hikâyesidir. Sadece bir hikâye midir? Hayır! Aynı zamanda, birçok İstanbullu’nun hayatında yer alan önemli bir değerdir. Bitmedi! Aynı zamanda...”

Yaşı otuza yaklaşmış olan kuşak yukarıdaki spotu eminim ki tebessümle okumuşlardır. Fazla değil, bundan yaklaşık yirmi yıl önce, yani Şehir Hatları İşletmesi’nin henüz İDO’ya devredilmediği yıllarda, İstanbul vapurlarının vazgeçilmez unsurlarındandı seyyar işportacılar. Vapur kalktıktan bir iki dakika sonra sahne alır, iskele verilinceye kadar şovlarına devam ederlerdi.

Laflarının yarıda kaldığı, satışlarını yapamadıkları hiç görülmezdi. Zamanlamaları her zaman harikaydı. Söze, ‘değerli yolcularımız’ diye başlar, herkese iyi yolculuklar diledikten sonra çantalarından çıkarttıkları küçücük parçanın aslında hayatımızda ne kadar önemli bir eksiği kapatacağını anlatmaya başlarlardı. Anlardık...

Ardından ’eşantiyon’ faslına geçilirdi. Evdeki küçükleri sevindirmek için muhakkak bir kutu boya, öğrencilerin bayılacağı yazarken ışıkları yanan kalemler ve kadınların yüzlerini güldürecek çeşitli mutfak gereçleri çıkardı çantanın içinden. Her seferinde ‘bitmedi’ diye bir gümbürtü duyulurdu. Ve bitmezdi...

Bu arada, bulunduğunuz vapur Adalar ya da Yalova vapuruysa arkada çilingir sofralarını kurmuş, sohbetlerini dalgalarla coşturmuş bir grubun kahkahalarını duyardınız. Sadece vapurda birbirlerini gören üniversite öğrencilerinin nasıl keyifle pişti oynadıklarına şahit olurdunuz. İnsanların hayatlarında ‘vapur arkadaşı’ diye bir kavram vardı; bir sonraki seferde nerede kalındıysa oradan devam edecek olan...

Kola, fanta, ayran, gazoz, bir şey...Annelerin tüm diretmelerine karşın nedense, vapurda satılan her türlü yiyecek ve içecek çok lezzetli gelirdi küçüklere. Bunda garsonların coşkuyla ‘kola, fanta, ayran, gazoz, bir şey...’ diye bağırmalarının katkısı da büyüktü sanırım.

Ancak garsonların ‘bir şey’ derken neyi kastettikleri hiç bir zaman bilinmedi. Belki üzeri bol pudra şekerli Kanlıca yoğurdunu kastediyorlardı, belki de alkol servisini... Bundan yaklaşık elli yıl öncesine kadar sadece Paşabahçe, Fenerbahçe ve Dolmabahçe vapurlarına özel bir hizmet olan alkol servisi yapılırdı İstanbul sularına kadeh kaldırmak isteyenlere...

Daha da eski yıllara gidildiğinde, vapur yolculukları İstanbullular’ın ekonomik durumunun da en büyük göstergelerinden biriydi. Şöyle ki, vapurun arka kısmı 1. mevki, burnu 2. mevki ve en arka da lüks mevkiiydi. Ancak bu uygulama 60’lı yıllara gelindiğinde son buldu. Benim hatırladığım yıllardan kalansa vapurların, -şu anda olmayan- bodrum katlarıydı.

İşinden yorgun argın çıkmışlar için sıcacık, sessiz ve rahat bir uyku çekmek için ideal bir mekân olan bodrum katları, biz küçükler içinse esrarengiz, merdivenlerine yaklaşılması dahi yasak olan oyun salonlarıydı. Hülasa, İDO’ya ait hızlı feribotlarda bulunan oyun salonlarının henüz bilinmediği, vapurun bodrum katının merdivenlerine en çok yaklaşan çocuğun ‘korkusuz’ ilan edildiği, ‘kim daha cesur’ oyununun heyecanla oynandığı yıllardı. Oyuncağımızın 170 yıllık bir İstanbul değeri olduğunu bilmediğimiz yıllar...

Hazine-i Hassa Vapurları İdaresi’nden, Şirket-i Hayriye’yeTanzimat döneminin ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisinin gelişmesi, nüfusun her iki yakada da ikamet etmesine neden oldu. Önceleri, iki yaka arasında gidip gelen kayıklar, yerlerini 1837 yılında Rus ve İngiliz denizcilik şirketlerinin getirdiği vapurlara bırakmaya başladı. Dönemin deniz ulaşımından sorumlu olan kurumu, Hazine-i Hassa Vapurları İdaresi’nin de İstanbul Boğazı’nda vapur seferlerini başlatması ve kayıklara nazaran vapurların iki kat daha hızlı olması nedeniyle, vapurlar İstanbullular için vazgeçilmez oldu.

Hazine-i Hassa Vapurları İdaresi, 1843 yılında ‘Fevaidi Osmaniye’ adını aldı. Ancak, vapurların yanaşmasına uygun iskeleler olmadığı için kayıklar, bu kez açıkta bekleyen vapurlara yolcu taşımak için kullanıldı. Fevaidi Osmaniye devraldığı yirmi vapurla Boğaziçi’nden, Samsun, Varna, Selanik ve Trabzon’a seferler düzenliyor, Hümapervaz isimli vapuruyla da Boğaz sularında yabancı bandıralı vapurlarla rekabet ediyordu.

1851 yılına gelindiğinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk anonim şirketi olan Şirket-i Hayriye kuruldu. Vapurlar, özellikle yaz aylarında mesire yerlerine akın eden İstanbullular tarafından çok tercih ediliyordu. Şirketin kurulmasıyla birlikte, İngiltere’den, altmış beygir gücünde, ahşap tekneli, saatte 6 mil hız yapabilen, yandan çarklı yani buharlı, altı tane vapur getirildi.

Bu altı vapur aynı zamanda, vapurlarda kullanılan numara geleneğinin de başlangıcı oldu. 1 Rumeli, 2 Tarabya, 3 Göksu, 4 Beylerbeyi, 5 Tophane, 6 Beşiktaş. Şirketi-i Hayriye ilk vapur seferini 1852 yılında Üsküdar’a yaptı. Sonrasında güzergâhlar artırıldı, hatta İzmit ve Tekirdağ’a bile seferler düzenlenmeye başladı. Bu arada yandan çarklı (buharlı) vapurların yerini artık pervaneli (uskurlu), geniş salonlu vapurlar almıştı. Şirket-i Hayriye 1944 yılında Ulaştırma Bakanlığı’na devredildi. Uzun bir süre daha kullanılan vapurlar yerini zaman içinde daha modern ve konforlu vapurlara bıraktı.

Şehir Hatları İşletmesi’nin İDO’ya seyri2005 yılına kadar vapur seferleri Şehir Hatları İşletmesi’nin yönetiminde idi. 2005 yılına gelindiğinde vapur seferleri de İstanbul’a deniz otobüsü kavramını getiren İstanbul Deniz Otobüsleri Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin idaresine devredildi. Günümüzde, seksen iki gemi ve seksen üç iskelesi ile dünyanın en büyük araç ve yolcu deniz taşımacılık şirketi olan İDO, toplam otuz üç hatta yirmi beş deniz otobüsü, sekiz hızlı feribot, on altı araba vapuru, otuz iki şehir hatları yolcu vapuru ve Mavi Marmara Yolcu Gemisi ile İstanbullular’a hizmet veriyor.

Sanmıyorum ki, dünyanın hiçbir coğrafyasında bir ulaşım aracı insanların anılarında bu kadar yer edinsin. Eğer İstanbul’daysanız, vapurla bir Boğaz turuna çıkın, Adalar’a gidin veya Barış Manço Vapuru’yla Mehtap Gezileri’ne katılın. İstanbul sularını süsleyen vapurların keyfini, yudumladığınız çayınızla sürün. Vapurların yarenliğini görev edinmiş martılara muhakkak simit atın. Bu yolculuğunuz boyunca ‘vapur arkadaşınız’ onlar olacak. İstanbul’u sulardan seyre dalın.

Behice Özden

Kaynak: In İstanbul 6. sayı

İstanbuldan Lezzet Haberleri



Boğaz eğlencesinin en yeni restoranı: Sortie La Cuisine
Sortie’nin yaklaşık bir ay önce açılan kendi restoranı La Cuisine, boğazın en rahat ambiansına sahip yerlerinden biri...


Bu rahatlık menüye de yansıdı. Akdeniz ağırlıklı bir mutfağa sahip olan La Cuisine, Türk mutfağının yöresel tatlarından otantik lezzetlere kadar uzanan özenle seçilmiş lezzetleri servis ediyor. Ayrıca bir de fiks mönü servisi var. Bir kadeh şarap dahil 69 ytl’ye sunulan fiks mönüde zeytinyağlılarda başlangıçlara, ara sıcaklardan seçmeli iki ana yemeğe kadar birçok lezzet servis ediliyor. Tatlı olarak ise taze meyvelerin dondurmayla buluştuğu Marpop servis ediliyor. Marpop’un lezzetleri Sortie’nin içinde yer alan özel bir tezgahta hazırlanıyor.

La Cuisine lacivert beyaz ağırlıklı dekorasyonuyla Ege’yi hatırlatıyor. Nişantaşı’ndaki Salomanje Bar’ın işletmecisi Ersin Süzer yönetimindeki La Cuisine yemek sonrası Sortie’de kulübe dönen ender mekanlardan biri. Yemek sonrası Sortie eğlencesinin bir parçası olan La Cuisine VIP kulüp olarak hizmet veriyor. Akşam yemek sonrasında masalar kalkıyor ve La Cuisine’in girişi kırmızı halatlarla kapatılıyor. Kulübe de sadece rezervasyonlu müşteriler alınıyor. La Cuisine bu haliyle adeta bir sosyal kulübe dönüşüyor.
Tel: 0 212 327 85 85


----------------------------------------------------------------------------------------------

Boğaz’ın kalbi Ortaköy'de şık bir restoran...
Tüm Boğazı ayaklar altına seren bir manzarada, birbirinden özel ve leziz yemekleri tatmanın keyfini StarBoard Restaurant'ta çıkarın.


Boğaz'ın en ihtişamlı yerinde hizmet veren StarBoard, deniz kıyısında, nezih, şık ve enfes yemeklerle dolu bir seçenek. Barında enfes kokteyllerin, restoran bölümünde de Boğaz’ın en leziz tatlarının, chill out tarzı müzik eşliğinde, ayrıcalıklı bir ambiansta sunulduğu StarBoard, yenilenen menüsüyle sizi bekliyor. StarBoard menüsünde Ahtapot Carpaccio’dan yengeç etli Arbario Risotto’ya süt danası pirzolasından ev yapımı tütsülenmiş somon filetosuna kadar birçok eşsiz lezzet sunuyor. Sıcak yaz akşamlarında ışıl ışıl Boğaz manzarasına karşı serinleten içkinizi yudumlayıp, iştah açıcı lezzetlerle kendinizi şımartmak için, StarBoard, İstanbul'un göbeği Ortaköy'de.

Adres: Radisson SAS Bosphorus HotelÇırağan Caddesi No.46/
Tel: 0212 310 15 00

-----------------------------------------------------------------------------

Çınar Hotel’de doğa ile iç içe kahvaltı keyfi...
Çınar Hotel, konuklarını sıcak yaz günlerinde; Marmara Denizi’ne karşı, doğanın içinde doyumsuz tatlarla oluşturulmuş açık büfe konsepti ile La Delicatesse’in terasında kahvaltıya bekliyor.


50. yılına tümü ile yenilenerek ‘merhaba’ diyen Çınar Hotel bünyesinde, haftanın yedi günü, 07.00-10.00 saatleri arasında kahvaltı hizmeti veren La Delicatesse’teki kahvaltı saatleri; kuş sesleri arasında, yemyeşil bahçeye, masmavi denize, turkuaz havuza bakarak terasta deniz havası almak koşuluyla mutlak bir keyfe dönüşüyor.

Marmara Denizi’ne karşı, güneyde bir sahil beldesindeymişcesine zevk alabileceğiniz zengin kahvaltıda birbirinden lezzetli tatlar Çınar özel misafirlerini bekliyor. Güne kendi yaratacağınız omletlerle, portakal sularıyla başlayabilirsiniz. Zengin Çınar Kahvaltı Büfesi’nde ayrıca aklınıza gelen tüm kahvaltılık çeşitlerini -en güzel peynirler, zeytinler, şarküteri alternatifleri, yeşillikler, domates, biber, salatalık, nefis ekmekleri, taze poğaça ve kruasanları, hazır kahvaltı gevreklerini, ev yapımı reçelleri, enfes kekleri, meyve ve meyve salatasını da bulabilirsiniz.
Üstelik fincanla içilen çaydan tat alamayanlardan iseniz, dilerseniz çayınız da sizlere evinizdeki gibi ince belli cam bardaklarda servis edilecektir...

Çınar Hotel’de kahvaltı fiyatı kişi başı 25 YTL.’dir

------------------------------------------------------------------------------

Şampiyon Kokoreç Bostancı'da
46 yıldır Türkiye'nin lezzet durağı Şampiyon Kokoreç şimdi de Anadolu yakasındaki lezzetseverleri sevindiriyor.


Yedikçe yenilesi tatlarıyla zirveye çıkan Şampiyon Kokoreç'te köfteden kokoreçe, zümfükülden ayvalık tostuna, hamburgerden çorba, midye dolma ve midye tavaya vazgeçilmez tatlar bulunuyor.


Şampiyon Türkiye'nin her yerinde, müdavimleriyle buluşmayı sürdürüyor. İlk şubesini Beyoğlu'nda açan Şampiyon, o günden bu yana açılan Beşiktaş, Kızıltoprak, Kadıköy, Bostancı, Ümraniye, Bakırköy, Şirinevler, Ataşehir, Mecidiyeköy, Ankara, Bodrum, Eskişehir, İzmir, Edirne, Mersin şubeleriyle damakları şenlendirmeyi sürdürüyor.

Kaynak: istanbul.com

9 Temmuz 2008 Çarşamba

Turkcell Kuruçeşme Arena Etkinlikleri

Judas Priest

13.07.2008 Pazar Saat 21.00
Heavy Metal Tanrilari Türkiye'de! Dünyanin en büyük heavy metal grubu olan, birçok ünlü gruba ilham kaynagi olmus, 15. Stüdyo albümlerini çikarmis Judas Priest, 13 Temmuz 2008'de ILK KEZ Türkiye'de


SUZAN KARDEŞ Turkcell Kuruceşme Arena' da. 17.07.2008 Perşembe Saat: 21:00



Ajda Pekkan 23.07.2008 Çarşamba Turkcell Kuruceşme Arena' da (1 Temmuz biletleri geçerlidir)




Ata Demirer 25.07.2008 Cuma Turkcell Kuruceşme Arena' da

Lenny Kravitz 30.07.2008 Çarşamba Saat: 21.00
Dünyanin en güçlü erkek vokallerinden biri olan Lenny Kravitz, TÜRKIYE'DE ILK KONSERINI 30 Temmuz 2008'de TURKCELL KURUÇESME ARENA'da veriyor!


Detaylı bilgi : Turkcell Kuruçeşme Arena

Ferhat Göçer Risus Performans Geceleri'nde


Müzik dünyasının aşk, hüzün ve romantik şarkılarının yorumcusu Ferhat Göçer, "Çok Sevdim İkimizi" adlı yeni albümünde yer alan ve dillerden düşmeyen sevilen şarkılarını seslendireceği konserinde 17 Temmuz 2008 Perşembe akşamı sevenleri ile Risus Performans Geceleri'nde buluşuyor.

Yer : Esenkent Açıkhava Rıfat Ilgaz Tiyatrosu
Zaman : 17 Temmuz 2008
Saat : 21.00
Satış Yeri : Biletix

Müzik dünyasında kendine sağlam ve sarsılmaz bir yer edinen Ferhat Göçer, bir buçuk yıl aradan sonra yeni albümüyle müzik marketlerdeki yerini aldı… Ozan Doğulu’nun düzenlemelerini yaptığı albümün eserlerinde, Sezen Aksu, Sinan Akçıl, Aslı Zen Yentur, Bülent Özdemir ve Ferhat Göçer imzaları bulunuyor.
‘Doymadım Sana’ adlı şarkıda Türk Sanat Müziği’nin dev ismi Emel Sayın ile yaptığı düet ile karşımıza çıkacan sanatçı, Sabahattin Ali’nin ‘Aldırma Gönül’ünü de remix düzenlemesiyle albümüne aldı. İnternet üzerinde yedi milyonun üzerinde kişi tarafından tıklanan ve defalarca dinlenen, Tugay Ören’in ‘Bizim Şarkımız’ adlı eseri de Ferhat Göçer’in yeni albümünde hayat buluyor.

Bilet fiyatları
50 YTL
40 YTL
30 YTL

İstanbul'da Temmuz Ayı Etkinlikleri-2


Büyükada'da şenlik devam ediyor!
Büyükadalı sanatçı Nino Varon’un resim sergisiyle başlayan üç aylık yaz programında, plastik sanatlarda 12 sergi, 11 fotoğraf sergisi, 13 konser, 3 tiyatro, 12 söyleşi, 5 film gösterimi ve 3 performans yer alıyor.
Yer : Büyükada
Tarih : 28 Haziran - 14 Eylül
Bir Adalar Vakfı işletmesi olan Adaevi, bugün Büyükada’da açılıyor. Büyükadalı sanatçı Nino Varon’un resim sergisiyle başlayan üç aylık yaz programında, plastik sanatlarda 12 sergi, 11 fotoğraf sergisi, 13 konser, 3 tiyatro, 12 söyleşi, 5 film gösterimi ve 3 performans yer alıyor. Adaevi’nin yaz etkinlikleri, Eylül sonuna kadar devam edecek.

Resimden ebruya, minyatürden heykele, çeşitli disiplinlerde eserleri sergilenecek sanatçılar arasında, Devrim Erbil, Berç Torosyan ve Lale Merkit gibi isimler dikkat çekiyor.

Grek, Seferad, Latin, Popüler, Klasik-Neoklasik Batı ve Türk müziği türleri ve türküler ile Adalar’ın çokkültürlü yapısına son derece uygun düşen konserler, Ada akşamlarına renk katacak. Sahne alacak sanatçılar arasında, Ruhi Ayangil, Armando, Funda, Candan–Erdem Naturel Grubu, Orpheus İkilisi, Çeşm-i Dil Musiki Grubu, Ali Naki Gündoğdu ve Erol Esken yer alıyor.

Adaevi’nin bahçesindeki etkinlik alanında, Ali Çatalbaş’ın “Kötü Çocuk” adlı tek kişilik oyunu ile Orhan Ertürk’ün “Godot Gitmiyor” adlı oyunu sergilenecek.

Özellikle pazar akşamlarının değerlendirileceği söyleşilere ise Ataol Behramoğlu, Balkan Naci İslimyeli, Nebil Özgentürk, Halit Refiğ, Tanju Gürsu ve Ediz Hun gibi ünlü sanatçılar ve gazeteciler katılıyor.

Adaevi bünyesinde, araştırmacı ve yazarlar için Adalar’a özel bir kütüphane de yer alıyor. Adaevi, gelecekte Adalar müzesine dönüşecek arşiv ve belgeleme çalışmalarına platform oluşturacak. Adaevi Yaz ’08 Kültür Etkinlikleri’nin üç konser hariç tamamı ücretsiz izlenebilecek.

Adaevi Yaz ’08 Kültür Etkinlikleri:

Sergi:
5 Temmuz Cumartesi - Eti Behar Heykel SergisiTematik Ada Fotoğrafları Sergisi (Merdivenli Yollar)
12 Temmuz Cumartesi - Fatma Yücel - Fatma Tuncer - Zeynep Arol Çini SergisiTematik Ada Fotoğrafları Sergisi (Armalar)
19 Temmuz Cumartesi - M. Akif Şenoğlu Resim ve Heykel SergisiTematik Ada Fotoğrafları Sergisi (Ada Bahçeleri)
26 Temmuz Cumartesi - Cengiz Akduman Fotoğraf SergisiTematik Ada Fotoğrafları Sergisi (Cihannüma ve Kuleler)
2 Ağustos Cumartesi - Feyzafer Alpsar Resim SergisiTematik Ada Fotoğrafları Sergisi (Heykeller)
9 Ağustos Cumartesi - Harun Yılmaz Tezhib ve Minyatür SergisiTematik Ada Fotoğrafları Sergisi (Günbatımı Manzaraları)
16 Ağustos Cumartesi - Nimet Özata Ebru SergisiTematik Ada Fotoğrafları Sergisi (Yalılar)
23 Ağustos Cumartesi - Lale Merkit Takı SergisiSami Solmaz - Ahırlarda Yaşam Fotoğraf Sergisi
30 Ağustos Cumartesi - Berç Toroser Resim Sergisi Sami Solmaz - Ahırlarda Yaşam Fotoğraf Sergisi
6 Eylül Cumartesi - Devrim Erbil Resim SergisiTematik Ada Fotoğrafları Sergisi (Ahşap Detaylar)
13 Eylül Cumartesi - Muvaffak İren Resim ve Heykel SergisiTematik Ada Fotoğrafları Sergisi (Ahşap Detaylar)

Konser:
28 Haziran Cumartesi - Candan-Erdem ve Naturel Grubu (Türk Pop)
29 Haziran Pazar - Yeşim Altınay Müzik Atölyesi30 Haziran Pazartesi - Erol Esken (Grek, Nostalji)
12 Temmuz Cumartesi - Armando (Latin)19 Temmuz Cumartesi - Çeşm-i Dil Musiki Topluluğu (Klasik-Neoklasik Türk)
23 Temmuz Çarşamba - Ali Naki Gündoğdu - Robert Beer (Türkü)26 Temmuz Cumartesi - Funda Kurtuldu (Türk Pop)
2 Ağustos Cumartesi - Orpheus İkilisi (Klasik Batı)9 Ağustos Cumartesi - NKM Müzik Topluluğu (Türkü)
23 Ağustos Cumartesi - Erensiya Seferadi (Sefarad Müziği)
30 Ağustos Cumartesi - İsimsizler Grubu (Alternatif Rock)6 Eylül Cumartesi - Ruhi Ayangil yönetiminde Birlikte Söyleyelim (Türk Makam)

Tiyatro:
8 Ağustos Cuma
- “Kayıp Hayatlar”
10 Ağustos Pazar - “Kötü Çocuk”
14 Eylül Pazar – “Godot Gitmiyor”

Adaevi sohbetleri:
29 Haziran Pazar - Ataol Behramoğlu İle Şiirli Sohbet
5 Temmuz Cumartesi - Nebil Özgentürk İle Türkiye’nin Hatıra Defteri
6 Temmuz Pazar - Balkan Naci İslimyeli İle Resimli Sohbet
11 Temmuz Cuma - Nefrin Tokyay, Cengiz Kahraman, Mustafa Kıran, Erkan Altaca İle Sohbet
13 Temmuz Pazar - Mehmet Güntekin İle Neyzen Tevfik Sohbeti
20 Temmuz Pazar - Ediz Hun ve Ülkü Erakalın İle Yeşilçam Sineması ve Anılar
27 Temmuz Pazar - Serço Ekşiyan İle Dia Gösterili Sohbet
3 Ağustos Pazar - Edebiyat Sohbeti ve Film Gösterimi
16 Ağustos Cumartesi - Nilgün Belgün İle Anılar
17 Ağustos Pazar - Sohbet ve Dia Gösterisi Sinema – belgesel:
20 Temmuz Pazar - Sohbet ve Film Gösterimi (“Paydos”)
1 Ağustos Cuma - Türk Filmlerinde İstanbul Belgeseli
31 Ağustos Pazar - Sohbet ve Film Gösterimi (“Köpekler Adası”)
7 Eylül Pazar - Edebiyat Sohbeti ve Film Gösterimi (“Değirmen”)

Performans:
6 Temmuz Cumartesi - Necla Köse, “Yuva” Performansı
7 Temmuz Pazar - Leyla Okan, “Kırmızı Sicimle Örgü Örme” Performansı
23 Ağustos Cumartesi - Günbatımında Todori (Artık var olmayan Todori meyhanesinde sazlı, sözlü, şiirli, yemekli, içkili bir günbatımı performansı)

Yaz atölyeleri:
Yeşim Altınay’la Çocuk - Müzik Atölyesi
Yalçın Savuran’la Fotoğraf Atölyesi
Yıldızcam’la Cam Atölyesi
Fatma Tan’la Resim Atölyesi
Fatma Yücel’le Geleneksel Türk Sanatları Atölyesi
Gökmen Çetinok’la Dekoratif Ahşap ve Porselen Süsleme Atölyesi

Adaevi hakkında:
Büyükada İskelesi’nde merkezi konumdaki asma katlı ve bahçeli binada hizmet veren Adaevi, Adalar Vakfı tarafından işletilmektedir. Adaevi’nde yaz kış sergiler, konserler, film gösterimleri, toplantılar ve buluşmalar gibi kültürel etkinlikler düzenlenmektedir. Adaevi ayrıca, İstanbul Adaları’nın belleğini oluşturmak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla kurulmakta olan Adalar Bilgievi’ne de evsahipliği yapmaktadır

kaynak:istanbul.com

İstanbul'da Temmuz Ayı Etkinlikleri-1







Buyurun cümbüşe

Yer : Esenkent Açıkhava Rufat Ilgaz Tiyatrosu
Tarih : 19 Temmuz
Saat : 21.00
Satış Yeri : Biletix
Türkiye’de Modern Doğaçlama Tiyatro'nun öncüsü olan ve seyirciyi hem şaşırtıp hemde kahkaya davet eden “Mahşer-i Cümbüş” ise 19 Temmuz 2008 Cumartesi izleyicisi ile buluşuyor.
Mahşer-i Cümbüş, 2001 yılı Mayıs ayında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü öğrencileri tarafından kuruldu. Aynı yıl Eylül ayında Ankara Tenedos kafede Tiyatro Sporu gösterilerine başladı. Mahşer-i Cümbüş 2003 yılının Ağustos ayında İstanbul’a taşınarak faaliyetlerini İstanbul'da sürdürdü.
Mahşer-i Cümbüş kurulduğu günden bu yana Ankara ve İstanbul başta olmak üzere bir çok ilde gösteriler sergiledi ve festivallere katıldı. Türkiye'de Modern Doğaçlama Tiyatro'nun öncüsü olan Mahşer-i Cümbüş, doğaçlama tiyatronun gösteri biçimlerinden biri olan - Tiyatro Sporu - nu Türkiye'de ilk defa seyirci ile buluşturdu. Ekip bugüne kadar 300'ün üzerinde “Tiyatro Sporu” , 100'ün üzerinde "Beyin fırtınası" gösterisi yaptı. 12 Uluslararası Tiyatro Festivali'nde Türkiye'yi temsil etti.